Dolar 19,1750
Euro 20,7916
Altın 1.214,64
BİST 4.812,93
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 19°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
19°C
Az Bulutlu
Cts 19°C
Paz 15°C
Pts 15°C
Sal 8°C

Yer adları ve küresel krizin arka planı – Mustafa Erkal

28 Ağustos 2011 16:44

Ciddi devletlerin kamuoylarının hassas olduğu bazı konularda nedense biz aynı hassasiyeti göstermeyiz. Yabancılara onları şaşırtacak kadar önem verme, telkin ve tekliflerini adeta ilahi emir gibi kabul etme geleneğimiz var. Tanzimatla artan, dış politikadan birçok alana kadar ve bilhassa son yıllarda bu böyle gitmektedir. Hem yanlış yaparız; hem de yabancılara verdiğimiz tavizleri ve yanlışlarımızı örtmeye çalışırız.
Yeteri kadar hassasiyet göstermediğimiz konulardan birisi de, yer ve kuruluş adlarıdır. Bazı yetkililerimiz ve belediyelerimiz hassas davranmakta ise de; çoğu bu işin öneminin farkında bile değildir. Son yıllarda küreselleştirme ile beraber artan haçlı saldırılarıyla hedef alınan bazı bölgelerimizde yer adları ile oynandığı görülmektedir. Bir ara Sayın Cumhurbaşkanı bile olmayacak ve yapılmayacak yanlışlar yapmıştı. Güroymak’a (Bitlis) “Norşin” ismini vermek Türkiye’nin herhalde daha iyi demokratikleştiğinin göstergesi değildir. Yer adları, kabristanlar, mutfak özelliklerimiz ve yemek adları birer tapu gibidir.
Dünya dili Türkçemiz küresel istila ile birlikte açık bir saldırı ile karşı karşıyadır. Anayasamızda Türkçeye bir takım mahalli diller eklenerek aslında egemenlik haklarımız dış telkinlerle birileriyle paylaştırılmak istenmektedir. Türk mutfağını yok farz edecek şekilde yemeklerimize bilhassa turistik tesislerde uydurma ve yabancı adların takılması yaygınlaşmıştır. Buna “Ne yapalım ticaret yapıyoruz” diyen sözde ve lafta kalan milliyetçi ve muhafazakâr şahıslar da eklenmektedir. Oysa eloğlu yoğurda, musakkaya, baklavaya hatta Behçet hastalığına bile sahip çıkmaktadır.
Balkanlarda yaptığımız gezi ve tetkiklerde yer adlarının ne kadar önemli olduğunu gördük. Sırpların çekildiği her yerden Sırpça isimler silinmişti. Bizde bazı tv kanallarında “Balkanlarda Osmanlı İzleri” adlı programlar yapılır. Meselâ, Kalkandelen’den Tetova diye bahsedilir. Esenler otogarında Üsküp’e giden otobüslerin üzerinde “Skopa” yazar . Bu örnekler maalesef çoktur ve bizim ne kadar bilinçsiz olduğumuzu gösterir. Ermeniler, Ağrı Dağı’na Ararat der, Anadolu’nun doğusunu Batı Ermenistan olarak haritalarında ve anayasalarında gösterir ve belirtir. Cumhurbaşkanları gençlerine “Karabağ’ı biz aldık, Ağrı’yı almak size düşer” der. Bizde ise, tersi görülür. Milli çıkarlarımız ve yer adlarımızdan taviz vermek demokratikleşme ve liberalleşme zannedilir.
Geçenlerde Milli Eğitim Bakanımız Kosova’yı ziyaret etmişti. Haklı olarak ders kitaplarından Türk ve Osmanlı düşmanlığının çıkarılması gerektiğini ifade eder. Arnavut ırkçılığına bulaşmış bazı basın organları buna ateş püskürür, hatta Meclislerinde bazı milletvekilleri “Dünkü düşmanı unutacak mıyız; neden ders kitaplarında değişiklik yapalım?” derler.
Bu ve birçok örnek gösteriyor ki, dünyada küreselleşmeye uygun, insanları, milletleri birbirine saygılı birarada yaşatma ortamı yoktur. İktisadi krizlerin altında da siyasi, emperyal amaçlar vardır. “Ya benden olursun, ya da düşman” şeklindeki süper gücün politikası ile dünyada barış ve istikrar nasıl sağlanabilir? NATO güçlerinin, bombardımanlarının Libya’da iktidarı değiştirmede kullanıldığı ve binlerce insanın öldürüldüğü bir ortamda, küresel siyasi kriz vardır ve bu da küresel ekonomiyi etkilemektedir. Küresel krizlerin bitmesini kimse beklemesin. Yeni bir küresel düzen kurulup BM’ye işlerlik kazandırmadan demokrasi getiriyoruz diye yer altı kaynakları için ülkeler işgal edildiği sürece kriz bitmez. 1930’ların getirdiği IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar yenilenmeden, yeni ve adil bir kurumlaşma sağlanıp dengeler korunmadan dünya sürekli krizi tartışacaktır. Dünyanın geleceğini 1930’ların kurumlaşması karşılayamıyor. Vahşi kapitalizmin yeni maskesi küreselleştirme de dengeleri iyice bozuyor, istismarı meşrulaştırıyor.

Not:
Kocaeli Aydınlar Ocağı’ndan değerli arkadaşım Dr. Şefik Postalcıoğlu’na Allahtan rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı dilerim.