Tekirdağ ADD Başkanı Servet Gürkan’dan Basın Açıklaması

Parlamenter demokrasi ve kuvvetler ayrılığı ilkesini kabul eden Anayasamızın 7. Maddesinde yasama yetkisi TBMM’ne verilmiş ve bu yetkinin devredilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Bunun tek istisnası, 91. Maddede, Bakanlar Kuruluna verilen kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisidir.
Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre bu yetki, ancak çok önemli konularda, zorunlu ise, kısa süreli olmak koşuluyla kullanılabilir. Çünkü bu yolla Bakanlar Kurulu, aslında Meclise ait olan (yasa yapma) yetkisini üstlenmektedir ve bunun kötüye kullanılması, demokratik hukuk devleti ilkesini zedeler ve otoriter bir yönetime yol açar ki demokrasi adına kabul edilemez.
Son dönemde, bir yetki yasasına dayanılarak çıkarılan KHK’ler, Anayasada yer alan kurallara, Anayasa Mahkemesinin geçmişteki içtihatlarına (bugün aynı içtihatlar doğrultusunda karar verebilir mi?) ve tabi demokratik hukuk devleti ilkesine aykırılık taşımaktadırlar.
Bu KHK’ler ile Türkiye Cumhuriyetinin kamu yönetimi ve kamu personel rejimi silbaştan edilmiş, yeniden düzenlenmiş, ayrıca yetki yasasının amacına aykırı olarak bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
Konu çok önemlidir. Ama bunun Meclis devre dışı bırakılarak, Bakanlar Kurulu kararı ile yapılmasında zorunluluk yoktur. Aksine, bu kadar önemli konuda yapılacak düzenlemelerin mecliste tüm siyasi partilerin katılımı ile, tartışılarak ve ilgili kesimlerin, özellikle emekçi kesim temsilcilerinin görüşü alınarak yapılması zorunludur.
Tek parti çoğunluğunun Mecliste egemen olduğu, İçtüzük gereği muhalefetin yeterince konuşamadığı, bu nedenle yasa çıkarmanın iktidar yönünden çok kolay olduğu bu ortamda, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi verilmesi, Anayasanın 91. Maddesi amacına da aykırıdır.
Bu uygulama ile Meclis işlevsiz, yasama görevini yerine getiremez duruma düşürülmüştür. En temel konularda Meclisin devre dışı bırakılması kabul edilemez. Bu durum, tek parti döneminden de öteye Tek adam dönemine geçildiğinin göstergesidir.
Bu uygulama ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurumsal yapısından, emekçinin kazanılmış haklarının gasp edilmesine kadar her alanın Bakanlar Kurulunun ( Başbakan ve Bakanların) keyfine, insafına bırakılmış olması, demokratik hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Öte yandan başında laik rejimle sorunu olduğunu ifade eden bir bakanın bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatını yeniden düzenleyen KHK ile, evvelce yasada yer alan; Bakanlığın “ Atatürk Devrim ve İlkelerine bağlı yurttaş yetiştirmek” ve “Cumhuriyetin niteliklerini benimsetme” görevinin kaldırılması, yine Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat Yasasını değiştiren KHK ile Diyanet ile Milli Eğitim Bakanlığının açtığı Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması, gençliği nasıl bir eğitimin dolayısıyla nasıl bir geleceğin beklediğinin işareti olduğundan kabul edilemeyeceği gibi, aynı yolla emekçinin, emeğinin birikimi olan kıdem tazminatının yok edilmesi de kabul edilemez.
Devlet yönetim mantığı; meclisi devre dışı bırakarak, demokratik birikimleri görmezden gelerek işleri “yürütmek” olduğu anlaşılan iktidarın önümüzdeki günlerde ulusumuza dayatacağı “Anayasa”nın da aynı mantık doğrultusunda olacağı anlaşılmaktadır. Anayasa yapmak istek ve hevesinde olanlar, istedikleri Anayasanın içeriği hakkında ipucu vermezken, muhalefet partilerinin bu belirsizlik içinde “Anayasa çalışmalarına koşulsuz katılmaları” anlaşılır gibi değildir.
I. Kamuoyunun dikkatine;
Olağan hale getirilmiş, devlet yönetiminde kanıksanır olmuş KHK uygulaması basit, sıradan bir uygulama değildir. Türk ulusu için hayati önem taşıyan savaş koşullarında dahi çalışmış, çalıştırılmış TBMM’nin çalışamaz hale gelmesi, özellikle çalıştırılmak istenmemesi, tek adam yönetimine; diktatörlüğe doğru hızla sürüklendiğimizi göstermektedir. Meclisi devre dışı bırakan yönetim anlayışının “Anayasa” anlayışı da o doğrultuda olacaktır. Bu anlayış sadece bu güne değin uygulaya geldikleri neredeyse kanıksanan rejim değişikliği anlamına gelebilecek adımları bir bütün olarak Anayasaya yansıtarak Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarından bize emanet olan “Bağımsızlıkçı, Halkçı, Devrimci” Türkiye Cumhuriyetine son verildiğini ilan etmek anlamına gelmektedir.
Bu duruma sessiz kalınması söz konusu olamaz, olmamalıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, içinde bulunduğumuz suskunluğu dağıtmak ve konu ile ilgili kurumları göreve davet etmek sorumluluğunun bilincindeyiz.
a) Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, sosyal hukuk yapısını zedeleyen ve özellikle de yasama organımız TBMM ni devre dışı bırakan KHK uygulamalarına son verilmelidir,
b) Neyi amaçladığı belirsiz olan, belirgin olan noktasının, PKK ile imzalanmış protokol olduğu ortaya çıkan anayasa çalışmaları, daha önceki yasal birçok düzenlemede olduğu gibi, AKP’nin “yapıyormuş gibi, danışıyormuş gibi yapıp asıl aklında olanı yapmakla, dayatmakla sonuçlanan” çalışmalarına benzeyeceği ortada olan Anayasa çalışması sürecine, Anayasanın başlangıcında belirtilen cumhuriyetimizin temel özelliklerini yansıtan maddeleri ve devrimleri koruyan 174. Maddenin durumu açıklığa kavuşturulmadan Anayasa çalışması tuzağına düşmemeleri istenmeli, takipçisi olunacağı belirtilmeli, takipçi olunmalıdır.